16 Kasım 2009 Pazartesi

GÖLYAZI




Hafta sonu biraz Bursa'nın gürültüsünden uzak kalmak, kendimizle başbaşa kalabilmek için Gölyazı'ya gittik. İşyerinden Kamil Abi daha önce oraya gitmiş ve bana mutlaka gidilmesi gereken bir yer demişti Gölyazı için.

Ben de eşimi ikna ettim, çocukları da alarak biraz Bursa'dan uzaklaşalım dedik. Çok huzurlu bir yer. Çevresinde Uluabat Gölü var. Kadın-erkek ağlarla uğraşıyorlar. Girişte cevizli ekmek satan, gözlemeler yapan şalvarlı teyzeler var. Çok yaşlı bir nine uçurtma satıyor. İnsanların çok fazla derdi ve problemi yok gibi. Şehir gürültüsünden uzak, stresin belirli şeylerle sınırlı olduğu bir yer. Zeytin zamanı olduğundan yol boyunca zeytinlerini toplayan köylüler var. Genç-yaşlı, çoluk çocuk demeden herkes çalışıyor.

Keşke insan böyle yerlere giderken düşüncelerini de bırakıp gidebilse. O zaman daha huzurlu ve mutlu olur.

12 Kasım 2009 Perşembe

HAYATIM CAN SIKICI BU ARALAR...

Mutlu olmayı istemek yetmiyor bazen. Ne kadar pozitif biri de olsanız insanlar artık çok kötü. Herkes bencil ve çıkarcı. Özellikle de iş ortamında çalışmak yetmiyor. Neden mi??? Kendini pazarlayamazsan, yöneticinle aranı iyi tutmazsan, çok şikayet edip az çalışmazsan bir gün vücüdün bir yerden patlak verir. Geçen hafta çok pozitif olduğumu düşündüğüm bir günün akşamında mesaimi tamamlayamadan sinirlerim boşaldı. Hem de hiç beklemezken. Yıllardır emek vermek, çalışıp didinmek yetmiyor. Bencil olmak gerekiyormuş ama kişiliğim müsade etmediği için üzgün ve kırgınım. Hayatı ve yaşamayı seviyorum. Bu hayat acısıyla tatlısıyla bize sunulmuş bir armağan. Ama kötülüklerden kendimizi nasıl koruyacağımızı bir türlü öğrenemedik.
Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışıyoruz....İş yerinde geçen zamanımız çok uzun. Eve gelince yorgun argın çocuklarımıza ve eşimize vakit ayıramıyoruz. İşyerinde veremediğimiz tepkiler eve yansıyor istemeden. Ben işle evi ayırıyorum diyen kişi bence yalan söylüyor. Şu anda izinliyim ve evdeyim. Biraz kendimle başbaşa kalmak için. Soruyorum "NEDEN?" .... Bunlar neden benim başıma geldi diye. Hatalı ben miyim yoksa başkaları mı?
Cevap bulamadım daha.... Bugün yazmak için hazır hissettim kendimi.

Sevmekle başlar herşey, kendini sevmekle.....

Onun için üzüntümü kaldırdım üst rafa.
Attım kendimi dışarılara,
Islandım yağmurda doya doya...
Bir de köşe başından baktım kendime,
çıplak gözle....
Kitap okudum daldım başka diyarlara,
Alışveriş yaptım kendimi mutlu ettim sonra.
Bir de sordum kendime,
Hayattan ne istiyorum ne bekliyorum diye.
Mutlu bir BEN istiyorum önce,
Sonra benim eserim olan mutlu bir AİLE,
SAĞLIK olmadan kesinlikle olmaz!
Yoksa insan problemlerle başa çıkamaz.
Akıl sağlığı olmalı önce,
Onun için insan kendini ÇOK ama ÇOK sevmeli bence.
Gemiyi mutlaka limana getirmeli,
Sonra da sahilde gezmeli, eylenmeli.
Bir anda döküldü kelimeler....Şiiri yazdım galiba...

8 Kasım 2009 Pazar

DOSTLUK


Her rüzgâr savuracak bir toz bulur.
Her hayal yaşanacak bir can bulur...
Her düş gerçekleşecek bir umut bulur...
Kolay bulunmayan tek şey güzel bir dostluktur...

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik...
Ama basit bir sanatı unuttuk...
İNSAN gibi yaşamayı biliyor muyuz?



Zengin; çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir.
Kalp zenginliğinden mahrum olan kimse, ne kadar geniş servete sahip olursa olsun yine fakirdir.
Tamamı ve hırsı sebebiyle de halk nazarında hakirdir.
Kalbi zengin olan kimse de ne kadar fakir olsa herkesin nazarında muhteremdir.

Paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın bir zevki yoktur.
Dost dediğin, sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli.
Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı, dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı,dost dediğin fanatik olmalı,bütün dünya seni üzdüğünde bile sana moral vermeli,güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında seninle ağlamalı, ama hepsinden daha çok, dost matematiksel olmalı!
Sevinci çarpmalı,

Üzüntüyü bölmeli,

Geçmişi çıkartmalı,

Yarını toplamalı..

Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı.

1 Kasım 2009 Pazar

Paskalya Çöreği


Dün hava yağışlı olduğu için canım hiç evden çıkmak istemedi. Nermin Bezmen'in SIR kitabına kendimi o kadar kaptırmışım ki akşam olduğunun farkına vardığımda zaman artık akıp gitmişti.Paskalya Çöreğini kayınvaldem de çok sever. Dr.Oetker'in sitesinden tarifleri daha önceden almıştım. Hemen birşeyler yapıp hiç olmazsa günü öyle tamamlamak istedim.
Denemsi bedava. Size tarifi yazıyorum :
500 gr un. (ben 4 su bardağı koydum)
1 poşet Dr.Oetker Instant Maya
125 gr margarin (oda sıcaklığında)
1/2 çay bardağı toz şeker (ben 1/2 su bardağı koydum)
1 yumurta
1 su bardağı ılık süt
Üzeri için : 1 yumurta sarısı
Hazırlanışı : Unu eleyin ve maya ile karıştırın. Üzerine margarin, toz şeker, yumurta ve ılık sütü ekleyip 10 dk.kadar yoğurun. Üzerini kapatıp oda sıcaklığında hamurun hacmi 2 katına çıkana kadar 1 saat kadar bekletin. Sürenin sonunda hamuru 18 eşit parçaya bölün ve her birini 15 cm boyunda uzatın. Üçerli olarak saç örgü şeklinde gevşek örün. Fırın tepsisne aralıklı sıralayın. Üzerini kapatıp 30 dk daha bekletin. Üzerine yumurta sarısı sürün ve pişirin.
Turbo fırın : 160 C (önceden ısıtılmış)
Elektrikli Mini/Midi Fırın : 150 C (önceden ısıtılmış)
Pişirme süresi : Yaklaşık 40 dakika
Fırından çıkarınca üzerini kapatın. Sıcak veya soğuk olarak servis edin.
Çocuklar bayıldı. Bu sabah kahvaltıda nutella ve sütle yedik. Ben nescafemin yanında tadına vararak yedim. Hepinize afiyet olsun.